Gıda Takviyeleri – 4

Kükürt (S):

Kükürt (sülfür), doğada yaygın olarak görülen ve vücutta önemli bir yer sahip olan elementler arasında yer alır.  Proteinlerin yapı taşları olan aminoasitlerin bir parçası olarak kabul edilen kükürt, cilt sağlığı açısından egzama ve akne gibi problemlerin önlenmesine destek olur. Bunun yanında antioksidan oluşumunda ve toksinlerin vücuttan atılmasında etkilidir. Keratin yapısında dahil olan kükürt saç ve tırnakların güçlenmesini de sağlar. Sarımsak, soğan, brokoli, lahana, karnabahar ve brüksel lahanası gibi besinlerde yer alarak vücuda faydalıdır.

Kükürt, vücut içerisinde DNA onarımı, oksidatif stresin neden olduğu iltihabı azaltmak, hücre hasarını önleme konusunda kullanılan mineraldir. Bunun yanında vücudun ana antioksidanlarından biri olan glutatyonun üretilmesi ve geri dönüştürülmesi için de gereklidir. 

Sağlık açısından cilt, saç, eklem ve karaciğer üzerinde olumlu etkiler gösteren kükürt, akne ve egzama gibi rahatsızlıkların önlenmesini de sağlar. Aynı zamanda kükürt, karaciğerin toksinlerden arınmasını kolaylaştırarak detoks sürecine yardımcı olur. Eklem sağlığı açısından da önemli olan kükürt, inflamasyonu azaltarak artrit ve benzeri eklem problemlerine iyi gelir. Kükürt sarımsak ve soğan başta olmak üzere brokoli, lahana, karnabahar ve brüksel lahanası gibi besinlerde bulunur.

Kükürt Vücuttaki Görevi:

Kükürt yani sülfür, vücut içerisinde önemli işlevlere sahip olan bir mineral olarak bilinir. Vücutta bağ dokuları, enzimler, hormonlar ve bazı antioksidanların üretiminde de rol oynayan kükürt, sağlık açısından birçok fayda sağlar.

  • Cilt sağlığına iyi gelir: Kükürt, vücuda alındığından cilt problemleriyle mücadele ederek akne, egzama ve sedef hastalıklarının iyileşmesinde önemli rol oynar. Yapısındaki antibakteriyel ve antifungal özellikleri sayesinde cildin temiz kalmasını sağlayarak enfeksiyon riskini azaltır.
  • Saç ve tırnakların güçlenmesini sağlar: Kükürt, keratin proteinin yapısında yer alarak saç ve tırnakların güçlenmesinde etkili olur. Saç dökülme sürecini azaltarak sağlıklı uzamasında destekleyici rol oynar. Bunların yanında tırnakların kırılmasını önler.
  • Detoksifikasyona yardımcı olur: Detoksifikasyon, zararlı toksinlerden arınma süreci olarak bilinir. Kükürt bu süreçte glutatyon gibi güçlü antioksidanların üretiminde görev alarak önemli bir rol oynar. Karaciğerin toksinleri parçalayarak vücuttan atmasına yardımcı olur.
  • Eklem ve kas ağrılarını hafifletir: Kükürt, eklem sağlığı konusunda katkılarda bulunarak inflamasyonu azaltır. Böylelikle ağrıların azalmasını da sağlayarak artrit gibi eklem rahatsızlıklarında iyileştirici etkiler gösterir. Kükürt, vücutta kas ağrılarının giderilmesine de yardımcı bir faydası bulunur.
  • Bağışıklık sistemini destekler: Kükürt, vücuttaki enzim ve hücrelerin sağlıklı çalışmasında rol oynayarak bağışıklık sistemini güçlendirir. Aynı zamanda antioksidan üretimini artırarak enfeksiyon mücadelesinde önemli rol oynar.
  • Hormon ve enzim üretiminde görev alır: Kükürt, enzimlerin yapısında yer alarak hormonların üretimi konusunda yararlanılan bir mineraldir.

Kükürt İçeren Besinler:

Kükürt içeren besinler arasında sarımsak ve soğan başta olmak üzere brokoli, lahana, yumurta, balık ve et yer alır. Bu kükürt içeren besinlerin düzenli tüketimi sonucunda kişinin cilt, eklem ve saç gibi yapıların güçlenme görülür. Bunun sebebi ise kükürt içeren besinlerin kolajen üretimini desteklemesinden kaynaklanır.

Kükürt içeren bu besinlerin düzenli tüketimi sonucunda vücudun ihtiyacı olan kükürt karşılanmış olur. Özellikle sarımsak ve turpgiller, detoksifikasyon ve antioksidan üretimi açısından oldukça etkilidir. Hayvansal ürünlerde yer alan kükürt ise kasların gelişimi, bağışıklık sistemi ve cilt sağlığına fayda sağlar.

Kükürtün Fazlalığı:

Kükürt içeren besinlerin aşırı tüketimi durumunda kişide yan etkilere neden olabilir. Bu durum genellikle kükürt takviyelerinin yanlış kullanımı sonucunda ortaya çıkar. Aşırı kükürt tüketimi, gaz, şişkinlik ve ishale neden olabilir. Özellikle brokoli, lahana, soğan gibi yüksek kükürt içeren sebzelerin fazla tüketilmesi bağırsakları bozabilir. Kükürte karşı duyarlı olan kişilerde zaman içerisinde deri döküntüsü, kaşıntı ve nefes darlığı gibi alerjik reaksiyonlar ortaya çıkabilir. Bunun yanında alerjik bünyelerde astım ataklarını tetiklenmesine neden olabilir. Kükürt içeren kremler ve sabunlar kullanmak bazı kişilerde cilt kuruluğu, kızarıklık ve kaşıntıya gibi durumlara neden olabilir. Gözle temas durumunda kükürt içeren maddeler, göz tahrişine sebebiyet verebilir.

Sodyum (Na):

Sodyum, suyun vücutta dağılımında çok önemli rolü olan bir mineraldir. Sodyum asit-baz dengesinin korunmasına yardımcı olur, kas kasılmasının ve sinir uyarılarının iletilmesinde gereklidir. Sağlık için çok faydalı bir mineral olan sodyum değerlerinin yüksek olmasının olumsuz sonuçları da bulunmaktadır. Bu nedenle sodyum alımının belirli sınırlar içinde olması gerekmektedir. Sodyum, hücre dışı sıvı hacmini koruyan ve böylece etkin kan hacmini ve kan basıncını destekleyen bir elektrolittir. Sodyum vücudun su dengesinde, kan basıncının düzenlenmesinde, kas ve sinir hücrelerinin işleyişinde önemli rol oynar. Sodyum esas olarak tuz içeren gıdalar yoluyla emilir.

Sodyum, insan vücudundaki en yaygın mineraldir. Asıl görevi vücuttaki asit-baz dengesini düzenlemektir. Kandaki sodyum değerinin 135 ila 145 mmol/l arasında olması gerekmektedir. Bir yetişkinin sodyum ihtiyacı günlük minimum 500 mg’dır. Sodyum vücutta çoğunlukla gıda yoluyla sofra tuzu (sodyum klorür) yoluyla temin edilmektedir.

Sodyum İçeren Gıdalar:

Sofra tuzu; peynirler, tütsülenmiş ürünler, işlenmiş etler, salamura ve pek çok hazır gıdada yüksek miktarda bulunmaktadır. Et, balık, yumurta ve süt gibi taze gıdalar az miktarda doğal sodyum içermektedir. Tüm meyve ve sebzeler doğal sodyum bakımından düşüktür, ancak sodyumun olumsuz etkilerini dengeleyebilen bir element olan potasyum açısından zengindir.  Yüksek ve düşük sodyum değerleri sağlık açısından tehlikeli olabilmektedir.

Sodyumun Vücuttaki Görevi:

  • Sodyumun insan vücudunda önemli işlevleri vardır.
  • Sodyum vücutta potasyum ile birlikte suyun çeşitli hücre içi ve hücre dışı bölmeler arasındaki hareketini düzenler, vücudun su dengesinden sorumludur.
  • Sodyum, hücre duvarlarını ve kemikleri güçlendirir.
  • Sodyum sinir uyarılarının beyindeki nöronlara iletilmesini sağlar.
  • Sodyum kas kasılma mekanizmasına da yardımcı olur.
  • Sodyum kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Bu nedenle, yüksek bir sodyum alımı kan basıncını önemli ölçüde artırabilmektedir. Yüksek tansiyon hastalarına genellikle az ya da çok tuzsuz bir diyet önerilir.

Sodyum Yüksekliği Sebepleri:

Kandaki sodyum seviyesinin ölçü birimi natremidir. Kandaki normal sodyum değeri 135 ila 145 mEq/L arasındadır. Hipernatremi durumunda kandaki sodyum seviyesi 145 mEq/L’den fazla olmaktadır.

Sodyum yüksekliği; vücutta su tutulumu ve kan basıncını artırarak yüksek tansiyona ve osteoporoza neden olabilir. Yüksek tansiyon; felç, kalp hastalığı ve böbrek hastalığı için önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca sodyum yüksekliği mide bulantısı, kusma, kasılmalar, ateş ve solunum problemlerine neden olabilmektedir.

Sodyum yüksekliğinin (hipernatremi) olası nedenleri arasında yeterince su içmeme veya susuzluk hissetmeme, çok sık idrara çıkma, hastalık ve ilaç kullanımlarına bağlı aşırı sıvı kaybı, aşırı tuz tüketimi ve antidiüretik hormonun (ADH) yetersiz etkisi bulunmaktadır.

İşlenmiş soğuk etler ve sosisler, peynirler ve hazır çorbalar, kuruyemiş, cips ve patlamış mısır gibi tuzlu atıştırmalıklar, ketçap, hardal, mayonez gibi hazır soslar, turşu ve zeytin gibi salamura yiyecekler sodyum oranı yüksek gıdalardır. Fazla tüketilmeleri sodyum yüksekliğine neden olmaktadır.

Sodyum alımını sınırlamak; kardiyovasküler hastalıklar ve yüksek tansiyon nedeniyle oluşabilecek diğer hastalıkların oluşma riskini azaltabilmektedir. 

Sodyum Düşüklüğü Sebepleri:

Kandaki sodyum değerinin 135 mEq/L altında olması sodyum düşüklüğü anlamına gerekmektedir. Sodyum düzeyinin 125 mEq/L altında olması durumu ciddi sağlık sıkıntıları yaratabilmektedir.  Sodyum eksikliği; aşırı terleme, aşırı su tüketimi ( özellikle sıcak havalarda), böbrek, kalp, hormonal hastalıklar ve kullanılan diüretik ilaçlar nedeniyle görülebilir.

Kandaki sodyum eksikliği hafifse belirtiler de hafiftir; mide-bağırsak bölgesini etkileyerek bulantı ve kusmaya neden olur.

Sodyum eksikliği orta düzeyde ise; baş ağrısı, titreme nöbetleri, kas krampları, reflekslerde yavaşlık ve şiddetli uyku hali hissedilebilir.

Hiponatremi ise kandaki sodyum seviyesinin çok düşük olmasıdır. Hiponatremi komaya veya ölüm tehlikesine neden olabilir. Özellikle ileri yaştakiler, yetersiz beslenenler, böbrek, kalp, karaciğer, solunum yetmezliği, endokrin problemleri (tiroid, diyabet), kanser gibi kronik hastalıkları olanlar sodyum düşüklüğü açısından risk altındadır.

Sodyum ve Sodyum Klorür (sofra tuzu) ve Arasındaki Fark:

Sodyum, suyun vücutta dağılımında çok önemli rolü olan bir mineraldir ve birçok görevi bulunur. Tuz ise klor ve sodyumdan oluşmaktadır bu nedenle sodyum klorür olarak da adlandırılır. Sodyum, tuzu oluşturan iki bileşikten biridir. 1 gr tuz, 400 mg sodyum ve 600 mg klor içerir. Vücut sodyum ihtiyacını büyük oranda tuzdan karşılar.

Sodyumun normal değeri ne olmalıdır?

Kandaki normal sodyum değeri 135 ila 145 mEq/L arasında olmalıdır. Sodyum değerinin 135 mEq/L ve altında olması sodyum düşüklüğü, 145 mEq/L ve üstünde olması sodyum yüksekliğine işaret etmektedir.

Günlük Sodyum İhtiyacı:

Günlük sodyum ihtiyacı günde 1500 -2400 miligramdır. 1 gr tuz 400 mg sodyum içerdiği için günlük tuz tüketimi 6 gr civarında yeterli olmaktadır.

Tuz tüketimi sağlık için kontrollü bir şekilde olmalıdır. Evde yemek pişirirken büyük miktarlarda tuz ilave etmekten kaçınılmalı, aynı zamanda sodyum içeriği yüksek olan paketlenmiş, işlenmiş ve hazır gıdalardan kaçınılmalıdır. Tuz kullanırken de rafine tuz yerine kaya tuzunu tercih etmek yerinde bir seçim olacaktır.

Klor (Cl):

Klor Düşüklüğü Belirtileri

  • Aşırı susuzluk, sık idrara çıkma nedeniyle su kaybı
  • Kas zayıflığı ve kramplar
  • Düşük kan basıncı
  • Hızlı kalp atışı
  • Kusma ve ishal
  • Nefes darlığı
  • Sinir sistemi belirtileri (uyuşma, karıncalanma)

Klor Düşüklüğü Neden Olur?

Dehidratasyon: Aşırı terleme veya ishal gibi nedenlerle su kaybı, klor seviyelerinin düşmesine neden olabilir.

Böbrek hastalıkları: Böbreklerin doğru şekilde çalışmaması, vücuttaki klor dengesini etkileyebilir.

Adrenal yetmezlik: Addison hastalığı gibi adrenal bezlerin yetersiz çalışması, elektrolit dengesizliklerine yol açabilir ve klor seviyelerini düşürebilir.

Diüretik kullanımı: Vücuttan sıvı atılmasını hızlandıran ilaçlar (diüretikler), elektrolit dengesini etkileyerek klor düşüklüğüne neden olabilir.

Metabolik alkaloz: Vücudun asit-baz dengesinin bozulması, klor seviyelerinin düşmesine yol açabilir.

Kistik fibroz: Bu genetik hastalık, ter ve diğer vücut sıvılarında klor seviyelerini artırarak kan klor seviyelerini düşürebilir.

Klor düşüklüğü, kandaki klor seviyelerinin normalden düşük olduğunu gösterir ve bu durum, vücuttaki sıvı ve elektrolit dengesini etkileyebilir. Klor düşüklüğü, dehidratasyon, böbrek hastalıkları, adrenal yetmezlik ve ilaç kullanımı gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir. Klor düşüklüğünün belirtileri ve tedavisi, altta yatan nedenlere bağlı olarak değişir. Herhangi bir anormal klor seviyesi, doktorunuz tarafından değerlendirilmeli ve uygun tedavi uygulanmalıdır.

Klor Yüksekliği

Vücuda klorun fazlası yemek tuzundan gelmektedir. Klor, böbrekler ve bağırsaklardan emilir. Klor genelde sodyum ile birlikte çalışır. Eğer sodyumsuz bir şekilde vücudunuzda klor varsa vücudunuzda yüksek oranda asit ve baz bulunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Kandaki klor seviyesinin yüksekliğine “Hiperkloremi” denir. Eğer kan tahlilinizde klor seviyeniz 105 mEq/L’den yüksek ise bir doktora başvurmanız uygun olacaktır. 

Klor yüksekliği sebepleri nelerdir?

  • Böbrek hastalıkları
  • Metabolik asidoz (vücutta çok fazla asidin var olması)
  • Cushing sendromu (yüksek kortizol seviyesi)
  • Solunumsal alkaloz (asit baz dengesinin yüksekliği)
  • Dehidrasyon
  • Aşırı tuz tüketmek
  • İshal ve aşırı idrara çıkarak su kaybetmek
  • Kemoterapi tedavisi görmek

Klorun yüksek olduğunu gösteren belirtiler:

  • Kaslardaki güçsüzlük
  • Spazmlar ve seğirmeler
  • Nöbetler ve konvülsiyonlar (nörolojik işlev bozukluğu)
  • Düzensiz kalp atışı hızı
  • Yüksek tansiyon
  • Sıvı birikmesi
  • Kafa karışıklığı ve kişilik değişimleri
  • Uyuşma ve karıncalanmalar

Magnezyum (Mg):

Magnezyum, vücudumuz için kritik bir mineraldir ve birçok biyolojik süreçte önemli rol oynar. Kalp sağlığından kemik gücüne, sinir sistemi fonksiyonlarından enerji metabolizmasına kadar birçok temel işlevde magnezyumun rolü bulunmaktadır.

Magnezyumun Fonksiyonları ve Faydaları

Magnezyum, vücudumuzdaki yüzlerce biyokimyasal reaksiyonun bir parçasıdır. Özellikle, protein sentezi, kas ve sinir fonksiyonları, kan şekeri kontrolü, kan basıncı düzenlemesi ve enerji üretimi gibi birçok önemli süreçte yer alır. İşte magnezyumun sağlığımız üzerindeki başlıca faydalarından bazıları:

Kas ve Sinir Fonksiyonları: Magnezyum, kasların kasılması ve gevşemesi ile sinir iletimi için gereklidir. Bu nedenle, yeterli magnezyum alımı kas fonksiyonları ve sinir iletimi açısından kritiktir.

Kalp Sağlığı: Magnezyum, normal kalp ritmi sağlamak için gereklidir. Ayrıca kan basıncını düzenler ve kalp kaslarının sağlıklı bir şekilde çalışmasını destekler.

Kemik Sağlığı: Magnezyum, kemik mineralizasyonunda önemli bir rol oynar ve kemik yoğunluğunun korunmasına yardımcı olur. Bu nedenle, yeterli magnezyum alımı kemik sağlığı için önemlidir.

Enerji Üretimi: Magnezyum, ATP (hücrelerde enerji taşıyıcısı) üretiminde önemli bir rol oynar. Enerji metabolizmasının düzgün çalışması için gereklidir.

Magnezyum Eksikliği ve Olası Semptomlar

Ne yazık ki, birçok insan yeterli magnezyum alımına ulaşamaz ve magnezyum eksikliği yaşayabilir. Magnezyum eksikliği bir dizi semptomla ilişkilendirilebilir:

  • Kas krampları ve kas gerginliği
  • Yorgunluk ve halsizlik
  • Sinirlilik ve anksiyete
  • Uykusuzluk ve uyku bozuklukları
  • Mide bulantısı ve sindirim sorunları
  • Düşük kemik yoğunluğu ve osteoporoz riski
  • Magnezyumun Alınması ve Kaynakları

Magnezyum, bazı yiyeceklerde doğal olarak bulunur ve takviyeler yoluyla alınabilir. İşte magnezyum açısından zengin bazı yiyecekler:

  • Fındık ve tohumlar (badem, fıstık, ayçekirdeği, kabak çekirdeği)
  • Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı, brokoli)
  • Baklagiller (fasulye, mercimek, nohut)
  • Tam tahıllar (tam buğday, yulaf, kepekli ekmek)
  • Avokado, muz, incir gibi meyveler

Magnezyum takviyeleri genellikle tablet veya toz formunda bulunabilir ve doktor önerisiyle alınmalıdır. Ancak, magnezyum takviyeleri alırken dozaj konusunda dikkatli olmak önemlidir, çünkü aşırı alım ishal gibi yan etkilere neden olabilir.

Magnezyum, sağlıklı bir yaşam için önemli bir mineraldir ve birçok biyolojik süreçte kritik bir rol oynar. Yeterli magnezyum alımı, kas ve sinir fonksiyonlarının, kalp sağlığının, kemik yoğunluğunun ve enerji metabolizmasının korunmasında önemlidir. Dengeli bir diyetle magnezyum açısından zengin yiyecekleri tüketmek veya gerektiğinde takviyeler almak, vücudunuzun bu önemli mineral ihtiyacını karşılamasına yardımcı olabilir.

Magnezyum Tuzları Nelerdir? Hangi Magnezyumu Kullanmalıyım?

Magnezyum, vücutta birçok önemli biyolojik işlevde rol oynayan bir mineraldir. Magnezyum tuzları çeşitli formlarda bulunabilir ve her bir formun emilimi ve biyolojik etkileri birbirinden farklıdır.

Kemik oluşumuna ve sağlıklı kemiklerin gelişimine katkı sağlar. Böbreklerde D vitamini sentezini uyarır. Bu da sağlıklı kemikler için son derece önemlidir.

Osteoporozu önleme konusunda önemli bir rol oynar. Ancak vücudumuzda yeterli miktarda kalsiyum ve magnezyum bulunmalıdır. Magnezyum eksikliği ve aşırı kalsiyum, böbreklerde taş oluşumuna neden olabilir. Bu nedenle, magnezyum ve kalsiyumun günlük olarak alınması gerekmektedir.

Diyabete karşı koruyucu etkisi vardır. Ayrıca, karbonhidrat ve glikoz metabolizmasında önemli bir rol oynar. Magnezyum eksikliğinde, diyabet riski artar. Ek olarak magnezyum, insülin duyarlılığının iyileştirilmesine yardımcı olur.

  • Kalp sağlığıyla ilgili birçok hastalığın önlenmesine yardımcı olur.
  • Migren kaynaklı baş ağrılarını hafifletir.
  • Kadınlarda adet öncesi semptomları hafifletir.
  • Anti-inflamatuar etkisi vardır.
  • Depresyona karşı etkili olabilir.
  • Egzersiz performansınızı artırır.
  • Yüksek kan basıncını düzeltir.
  • Hormon ve minerallerin ve elektrolitlerin iletilmesinde rol oynar.

Magnezyum 600’den fazla enzim için kofaktör ve ilave 200 enzim için aktivatör görevi görür. Deniz ürünlerinde, yeşil sebzelerde ve süt ürünlerinde bulunur. Et, fasülye ve kuruyemişlerde de önemli miktarda bulunur.

En İyi Magnezyum Takviyesi Nasıl Seçilir?

1. Magnezyum Oksit:

Magnezyum oksit, magnezyumun oksijenle birleştiği bir formdur.

Kan şekerinin düzenlenmesi, sinir fonksiyonu, enerji üretimi ve DNA sentezi dahil olmak üzere birçok bedensel süreç için gerekli olan bir mineraldir. Kabızlık, hazımsızlık ve baş ağrısını tedavi etmek için kullanılan reçetesiz ilaçların yanı sıra beslenme takviyelerine de eklenir.

Diğer magnezyum formlarıyla karşılaştırıldığında kandaki magnezyum düzeylerini yükseltmede daha az etkili olabilir.

2. Magnezyum Sitrat:

Magnezyum sitrat, magnezyumun sitrik asitle birleştiği bir formdur. Sindirim sisteminden daha iyi emilir ve bu nedenle magnezyum takviyelerinde tercih edilen bir form olabilir.

Sitrik asit turunçgillerde bulunur ve onlara ekşi bir tat verir. Düşük magnezyum seviyelerini artırmak için genellikle ağızdan alınır. Doğal müshil etkisinden dolayı bazen kabızlığı tedavi etmek için daha yüksek dozlarda da kullanılır.

3. Magnezyum Glisinat:

Magnezyum glisinat, aynı mineralin glisin amino asidi ile bağlandığı bir formdur.

Vücudunuz bu amino asidi protein yapımında kullanır. Ayrıca protein açısından zengin birçok gıdada da bulunur:

  • Balık
  • Et
  • Süt ürünleri
  • Baklagiller

Bu form, kolayca emilir ve ayrıca sakinleştirici özelliklere sahip olabilir. Aşağıdakiler gibi mental sağlık sorunlarına yardımcı olabilir:

  • Anksiyete
  • Depresyon
  • Stres
  • Uykusuzluk
4. Magnezyum Malat:

Magnezyum malat, magnezyumun malik asitle birleştiği bir formdur, meyve ve şarap gibi gıdalarda doğal olarak oluşan malik asidi içerir. Dolayısıyla bu asidin ekşi bir tadı vardır ve genellikle yiyeceklere lezzet veya asitlik kazandırmak için eklenir.

Bu form, enerji üretim süreçlerine katkıda bulunabilir ve fibromiyalji gibi ağrılı durumları hafifletmeye yardımcı olabilir. Kas ağrısı ve fibromiyaljide etkilidir.

5. Magnezyum Taurat:

 Magnezyum taurat, bir amino asit olan taurik asit (taurin) ile oluşturduğu tuzdur. Sinir sistemi sağlığını destekleme konusunda potansiyel avantajlara sahip olabilir. Sınırlı araştırmalar, kan basıncını düşürebileceğini ve kardiyovasküler sistemi koruyabileceğini göstermektedir.

6. Magnezyum Sülfat:

Magnezyum sülfat, magnezyumun sülfürik asitle yaptığı tuz formdur. Sindirim sistemi tarafından emilir, ancak diğer formlarla karşılaştırıldığında genellikle daha düşük bir biyoyararlanım gösterir. Magnezyum sülfat, Epsom tuzlarındaki magnezyumun formudur. Genelde insanlar, ağrıyan kasları için banyolara ve ayak banyolarına Epsom tuzları eklemeyi tercih edebilirler.

7. Magnezyum Karbonat:

Magnezyum karbonat, magnezyumun karbonik asitle birleştiği bir formdur. Mide asidini nötralize edebilir, ancak emilimi diğer formlara göre daha düşük olabilir.

Bu mineral formu, kandaki düşük miktardaki magnezyumun önlenmesi ve tedavisinde kullanılan bir mineral takviyesidir. Bazı ilaçlar ayrıca mide rahatsızlığı, mide yanması ve hazımsızlığı gibi çok fazla mide asidi semptomlarını tedavi etmek için de kullanılır.

8. Magnezyum Laktat:

Magnezyum laktat, magnezyumun laktik asitle birleştiği bir formdur. Bu asit formu, kaslarınız ve kan hücreleriniz tarafından üretilir ve koruyucu ve tatlandırıcı madde olarak da kullanılır (7).

Aslında magnezyum laktat, asitliği düzenlemek ve yiyecek ve içecekleri güçlendirmek için bir gıda katkı maddesi olarak kullanılır. Emilimi orta düzeydedir ve sindirim sistemi tarafından iyi tolere edilir.

9.Magnezyum Bisglinat:

Magnezyum glisinat kandaki magnezyum seviyelerinin iyileştirilmesine yardımcı olabilir ve bu da vücudun kan basıncı, kan şekeri seviyeleri, kas ve sinir fonksiyonu gibi süreçleri düzenlemesine yardımcı olabilir.

Diğer magnezyum formlarının aksine, magnezyum glisinat mide rahatsızlığı veya ishal gibi çok fazla yan etkiye neden olmayabilir. Ayrıca iyi uykuyu destekler. (8)

10.Magnezyum Hidroksit:

Antiasit etkisi bulunur. Mide asidinin fazlasını nötralize ederek semptomları azaltır. Magnezyum hidroksit toz halindedir ve en kolay kullanılabilecek formdur. Katkı maddesi gereksinimi minimum düzeydedir. En yüksek elemental magnezyum seviyesine sahip olan tuzdur.

Devam edecek…


Doğal Dünya sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments