Gıda Takviyeleri – 2

Bir önceki yazımda gıda takviyeleri ile ilgili genel bilgiler vermiştim. Şimdi bu gıda takviyelerinin içeriğinde yer alan ürünleri iz elementler ve mineraller, vitaminler, esansiyel amino asitler, ve spesifik bazı maddeler (kollajen gibi) teker teker ele alalım.

Peşinen belirteyim, yazı içerisinde sık sık bir şeyin eksikliği ya da fazlalığında neler olabileceğini göreceksiniz. Bu yazı serisinin amacı sadece bilgi vermek içindir. Burada okuduklarınıza bakarak kendinize teşhis koyup tedavi uygulamaya kalkmayın lütfen. Böyle bir şüpheniz varsa bir hekime veya bir eczacıya danışabilirsiniz.

1- Eser Elementler ve Mineraller

Eser elementler ve Sağlık ve hastalıktaki rolleri:

Elementler doğada farklı formlarda bulunur ve bu elementler vücudun farklı işlevleri yerine getirmesi için çok önemlidir. Eser elementler biyolojik, kimyasal ve moleküler seviyelerde hücre fonksiyonları için çok önemlidir. Bu elementler, vücutta hücresel seviyede gerçekleşen kimyasal olaylarda kritik rollere sahiptir (birçok enzim için kofaktör olarak hareket ederek hayati biyokimyasal reaksiyonlara aracılık eder). Aynı zamanda enzimlerin ve proteinlerin moleküler yapılarını kararlı hale getiren atomik merkezler gibi davranır. Bu elementlerin bazıları, iz / eser element olarak adlandırılır ve bunlar, hücre zarının reseptör alanındaki moleküllere bağlanarak veya spesifik moleküllerin hücreye girmesini önlemek için zarın yapısını değiştirerek önemli biyolojik süreçleri kontrol eder.

Miktarı çok az olduğu için “iz / eser” olarak adlandırılan bu elementler hücresel yapıların stabilizasyonu (kararlı hale getirilmesi) için önemlidir ve eksiklikleri alternatif hücresel yolakları uyarabilir ve hastalıklara neden olabilir.

İnsan vücudundaki elementlerin rolü hakkında 100 yıldan daha az bilgi sahibiyiz. İnsanın vücut kütlesinin % 98’inin dokuz metalik olmayan elementten oluştuğu tahmin edilmektedir.

Sodyum, magnezyum, potasyum ve kalsiyum gibi dört “ana / sayılabilir” elektrolit, insan vücudunun yaklaşık % 1.89’luk kısmı oluştururken geri kalan % 0.02’lik veya 8.6 gramlık kısmı iz elementler tarafından oluşturulur. Bu küçük fraksiyonlar tüm vücut fonksiyonları üzerinde büyük bir etki yaratmaktadır.

Çoğu element, birçok enzim için kofaktör veya katalizör (kimyasal reaksiyonu hızlandırıcı) görevi görerek hayati reaksiyonlara aracılık eder. Ayrıca enzimler ve proteinler vücudumuzdaki yapıların dengeleyici merkezleri olarak da işlev görürler. Vücutta metallerin birikmesi veya bu elementlerin eksikliği, hastalıkları üretebilecek alternatif bir yolu uyarabilir.

İz elementler arasındaki anormal etkileşim aynı zamanda birçok beslenme bozukluğunun nedeni olabilir.

İz elementler “seviyeleri arttığında canlı organizma için toksik olan element” anlamına da gelir. Demir, çinko ve selenyum gibi elementler, enzimlerin temel bileşenleridir.

Demir, oksijenin bağlanması, taşınması ve salınmasında rol oynar. İz elementlerin bazıları yaşam süreçlerinde yer alan protein oluşumunda önemli biyolojik süreçleri kontrol eder.

İnsan vücudunda bulunan elementler şu sınıflarda incelenir:

  • Dört organik temel element: H (hirojen), C (karbon), N (nitrojen), O (oksijen) 
  • Sayılabilir elementler: Na (sodyum), Mg (magnezyum), K (potasyum), Ca (kalsiyum), P (fosfor), S (sülfür), Cl (klor)
  • Temel eser elementler: Mn (manganez), Fe (demir), Co (kobalt), Ni (nikel), Cu (bakır), Zn (çinko), Mo (molibden), Se (selenyum), I (iyot) 
  • İnsanlarda bulunan ancak biyokimyasal fonksiyonu net olarak henüz tanımlanmamış elementler: Li (lityum), V (vanadyum), Cr (krom), B (bor), F (flor), Si (silikon), As (Arsenik)

İz elementlerin biyolojik sınıflandırılması

Normal gelişim ve büyüme için gerekli olduğu düşünülen elementler üzerine birçok yazar tarafından çeşitli sınıflandırmalar önerilmiştir.

Öğeleri dokularda bulunan miktara göre mikro, iz ve ultra iz elementlere bölen Frieden (1981) tarafından önerilen sınıflandırma şu şekildedir:

  • Temel iz elementler: Bor, kobalt, bakır, iyot, demir, manganez, molibden ve çinko.
  • Olası temel iz elementler: Krom, flor, nikel, selenyum ve vanadyum.
  • Fiziksel olarak destekleyici iz elementler: Brom, lityum, silikon, kalay ve titanyum.

İz Elementlerin Kategorik Sınıflandırması

Yetişkin bir insan vücudunda metal ve metal olmayanlar dahil olmak üzere en az 29 farklı element türü olduğu gözlenmiştir. Bu 29 unsur geniş bir şekilde aşağıdaki gibi beş ana gruba ayrılabilir:

  • Grup I: Bu elementler, karbonhidratlar, proteinler ve lipitler gibi makro moleküllerin temel bileşenleridir. Bu gruplara ait elementler karbon, hidrojen, oksijen ve azottur.
  • Grup II: Bunlar beslenme açısından önemli minerallerdir. Ayrıca ana öğeler veya makro öğeler olarak da adlandırılırlar. Yetişkin bir insan için günlük gereksinimleri 100 mg’ın üzerindedir. Bu tür elemanların eksikliği, genellikle uygun şekilde müdahale edilmedikçe ölümcül olabilir. Bu gruba ait elementler sodyum, potasyum, klorür, kalsiyum, fosfor, magnezyum, kükürttür.
  • Grup III: Temel iz elementlerdir. Günde gereksinimleri 100 mg’ın altında olduğunda ve eksikliği hastalığa yol açıp ölümcül olabileceği zaman, bir element iz elementler olarak adlandırılır. Bu gruba ait elementler bakır, demir, çinko, krom, kobalt, iyot, molibden ve selenyumdur. Bunlardan, iyot metal değil, diğerleri ise metaldir.
  • Grup IV: Ek / diğer iz elementlerdir. Rolleri net değil ve önemli olabilir. Bu gruba ait elementler kadmiyum, nikel, silika, kalay, vanadyum ve alüminyumdur.
  • Grup V: Bu metal grubu gerekli değildir ve bunların varlığı toksisite üretebilir. İnsan vücudunda bilinen bir işlevi yoktur. Bu gruba ait elementler altın, cıva, siyanür ve kurşundur.

Kalsiyum (Ca):

Kalsiyum; vücutta sentezlenemeyen, besin yoluyla alınması gereken, vücut fonksiyonları için oldukça yaşamsal bir rol oynayan elementtir. Kalsiyum kanın pıhtılaşmasında ve kemik mineralizasyonunda oldukça önemli rol oynar. Kalsiyum ayrıca kalp ve iskelet kaslarını etkiler, sinir sisteminin işlevi için de gereklidir. Kalsiyum elementinin eksik ya da fazla olması bazı sağlık sorunlarını beraberinde getirmektedir. Kandaki kalsiyum miktarı esas olarak paratiroid hormonu ve D vitamini tarafından düzenlenir. Kalsiyum düşüklüğü hipokalsemi, kalsiyum yüksekliği ise hiperkalsemi olarak adlandırılmaktadır.

Yetişkinlerde kanda kalsiyum değeri 8,5- 10,3 mg/dL aralığında olmalıdır. Bu denge, kemiklerin günlük olarak yenilenmesi için gereklidir. Sağlıklı bir insanda, süt ürünlerinden yeterince zengin bir diyet genellikle yeterli miktarda kalsiyum sağlar.

Kalsiyum düşüklüğü (hipokalsemi):

Yetişkin bir insanda kalsiyum seviyesi 2.18 mmol/l’nin altına düştüğünde buna hipokalsemi denir. Bu durum osteoporoza yol açabilir. Kalsiyum düşüklüğü en sık olarak D vitamini eksikliği, böbrek tümörü, bağırsaktan emilim eksikliği veya otoimmün bir hastalığın neden olduğu paratiroid hormonu eksikliği (hipoparatiroidizm) ile bağlantılıdır.

Kalsiyum yüksekliği (Hiperkalsemi):

Kanda kalsiyum yüksekliği total kalsiyum miktarının 10,5 miligram/dl’nin üzerinde olması olarak tanımlanmaktadır. Kalsiyum yüksekliği en sık hiperparatiroidi (aşırı aktif paratiroid bezi) nedeniyle meydana gelir. Kalsiyum yüksekliğinin ikinci en sık nedeni kanserlerdir. Bu kanserler arasında meme, akciğer, böbrek, baş ve boyun kanserleri, multiple miyelom, lenfoma, lösemi gibi kan hastalıkları bulunmaktadır. Kalsiyum yüksekliğinin diğer sebepleri; hipertiroidi, bazı ilaçlar (lityum, tiazid diüretikler v.b.), aşırı kalsiyum ve D vitamini takviyeleri almak, dehidratasyon (vücudun susuz kalması), tüberküloz ve sarkoidoz gibi hastalıklar, böbrek hastalıkları, paget hastalığı ve kemik kırıklarıdır.

Kalsiyum yüksekliği belirtileri kalsiyum yüksekliği derecesi ve yükselme hızına göre değişse de aşağıdaki belirtiler olabilir.

Nörolojik belirtileri; baş ağrısı, depresyon, kas güçsüzlüğü, yorgunluk, halsizlik, konsantrasyon ve oryantasyon bozukluğu, düşünme güçlüğü ve uykuya eğilimdir.

Sindirim sistemi belirtileri; bulantı ve kusma, iştahsızlık, kilo kaybı, karın ağrısı, kabızlık, peptik ülser, pankreatit, idrar yolları, sık idrara çıkma, artan susama hissi, noktüri, dehidratasyon(vücudun susuz kalması) ve böbrek taşlarıdır.

İskelet sistemi belirtileri; kemik ağrıları, kemiklerde deformite, artrit ve kemik kırıklarıdır.

Kalp-damar sistemi belirtileri; hipertansiyon, senkop (bayılma) ve aritmidir.

Kandaki kalsiyum yüksekliği tedavisi:  Kalsiyum yüksekliğinin altta yatan nedeni ileri tetkiklerle belirlendikten sonra tedavisi nedene bağlı olarak değişebilir. Hiperkalseminin nedeni paratiroid bezinin aşırı aktif çalışmasına bağlı ise paratiroid ameliyatı ile hasta tedavi edilebilir. Sebep dehidratasyon ise sıvı alımının arttırılması ile kalsiyum düşürülebilir. Altta yatan kanser hastalığı tespit edildiyse kanser türü ve evresine göre ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerle asıl neden ortadan kaldırılarak kalsiyum yüksekliği kalıcı olarak tedavi edilebilir. Çok yüksek kan kalsiyum düzeylerinde, asıl neden tedavi edilene kadar yüksek kalsiyumu normal seviyelere indirmek için ilaç tedavisine başlanabilir.

Kanserde kalsiyum yüksekliği nedeni: Kanser hastalıkları kan kalsiyum yüksekliğine sebep olabilir. En sık kalsiyum yüksekliği gözlenen kanser akciğerin skuamöz hücreli kanserleridir. Başta akciğer kanserleri olmak üzere böbrek, yemek borusu ve pankreas kanserleri parathormon benzeri bir peptid (PTHrP) salınımına bağlı kalsiyum yüksekliğine yol açarlar. Meme kanseri ve multiple myeloma gibi hastalıklar ise lokal kemik hasarı ile kan kalsiyumunu yükseltirler. Lenfomalarda ise D vitaminin aktif hale geçişindeki artış kan kalsiyum yüksekliğinden sorumludur.

Tiroit bezi hızlı çalışmasına bağlı gelişen hiperkalsemi, tiroit hormonunun kemik metabolizması üzerindeki direk etkisine bağlıdır. Kemikte hem katabolizma (yıkım), hem de anabolizma (yapım) hızlanmıştır. Sonuç olarak kemik döngüsündeki artış kan kalsiyum yüksekliği ile sonuçlanır.

İdrarla atılan kalsiyum miktarı ortalama 100-400 mg/gün kadardır. Genel olarak idrarla atılan kalsiyum miktarı diyetle alınan kalsiyum miktarına doğrudan bağlı değildir. Hiperparatiroidizm, paratiroid bezlerindeki iyi huylu tümörler ya da bu bezlerin büyümesi sonucu aşırı çalışmasından kaynaklanır. Normalden fazla çalışan paratiroid bezleri, çok fazla paratiroid hormonu üreterek kan kalsiyum seviyesinde artışa neden olur. Artan paratiroid hormonu etkisi ile böbrekler tarafından idrara atılan kalsiyum miktarı da artar. Bunun sonucunda böbrek taşlarının oluşması kolaylaşır.

Kanda kalsiyum düzeyinin yüksek seyretmesi böbrek taşına ve pankreas bezi üzerine etki ederek pankreatit oluşmasına yol açabilmektedir. Kandaki kalsiyum düzeyi yüksekliği aynı zamanda mide salgısını artırarak ülser ve gastrite neden olabilir ayrıca kabızlık, bulantı ve kusma gibi şikayetler görülebilir.

Fosfor (P):

Fosfor, güçlü ve sağlıklı kemikler oluşturmak için kalsiyum ile birlikte çalışan, vücuttaki atıkları filtrelemek, doku ve hücreleri onarmak gibi süreçlerde rol alan önemli bir mineraldir. Vücutta çok fazla fosfor olması, çok az fosfor bulunmasından daha yaygındır. Böbrek hastalığı veya çok fazla fosfor tüketmek ve yeterli kalsiyum almamak fosfor fazlalığına neden olabilir. Bununla birlikte, belirli sağlık sorunları (diyabet ve alkolizm gibi) veya ilaçlar (bazı antiasitler gibi) vücudunuzdaki fosfor seviyelerinin çok düşmesine neden olabilir.

Fosforun Vücuttaki Görevi:

Fosfor, diş ve kemiklerin oluşmasına yardımcı olmak için kalsiyum ile birlikte çalışır. Kemik sağlığı için doğru miktarda kalsiyum ve fosfora ihtiyaç vardır. Fosfor ayrıca nükleik asitlerde ve hücre zarlarında önemli bir yapısal rol oynar, vücudun enerji üretiminde de yer alır. Kalsiyum seviyeleri çok yüksek olduğunda, vücut daha az fosfor emer ve bu durumun tersi de geçerlidir. Ayrıca vücutta doğru bir fosfor emilimi için D vitaminine ihtiyaç vardır.

Günlük Fosfor İhtiyacı:

Günlük beslenmede ihtiyaç duyulan fosfor miktarı yaşa bağlıdır. Yetişkinler, 9-18 yaş arasındaki çocuklardan daha az fosfora ihtiyaç duyarken, 8 yaşın altındaki çocuklardan daha fazla fosfora ihtiyaç duyar. Fosfor için önerilen diyet yardımı (RDA) aşağıdaki gibidir:

  • Yetişkinler (19 yaş ve üstü): 700 mg
  • Çocuklar (9 ila 18 yaş arası): 1.250 mg
  • Çocuklar (4 ila 8 yaş): 500 mg
  • Çocuklar (1 ila 3 yaş): 460 mg
  • Bebekler (7 ila 12 ay arası): 275 mg
  • Bebekler (0 ila 6 ay arası): 100 mg

Fosfor Yüksekliği:

Hiperfosfatemi olarak adlandırılan fosfor yüksekliği, kandaki fosfor seviyesinin yani kan fosfat konsantrasyonunun desilitre başına yetişkinlerde 4,5 mg/dL, çocuklarda 6,5 ​​mg/dL üzerinde olmasıdır. Fosfor yüksekliği genellikle kronik böbrek hastalığına, paratiroid hormonu sorunlarına ve kan pH’ının normalden düşük olabileceğine işaret eder. Böbrekler doğru çalışamadığında kandaki fazladan fosforu filtreleyemez, bu kandaki fosfor seviyelerinin yükselmesine neden olur.

Fosfor yüksekliğinin belirtileri eklem ağrısı, kas ağrısı ve kas güçsüzlüğü, gözlerde kaşıntı ve kızarma, şiddetli kabızlık, mide bulantısı, kusma ve ishaldir.

Fosfor Eksikliği:

Hipofosfatemi olarak adlandırılan fosfor eksikliği, kandaki fosfor seviyelerinin yani kan fosfat konsantrasyonunun yetişkinlerde 2,5 mg/dL, çocuklarda 4,5 mg/dL’den düşük olmasıdır. Fosfor eksikliği, enerji seviyesinin düşmesine, kaslarda zayıflama ve ağrı, kilo değişimi, solunumda bozulma, eklemlerde sertleşme, kaygı, sinir ve stres hali, yorgunluk ve kemiklerin daha zayıf ve daha yumuşak olmasına, kalp yetmezliği ve nöbet gibi ciddi sorunlara neden olur.

Fosfor İçeren Besinler:

Çoğu gıda fosfor içerir. Protein açısından zengin besinler fosfor kaynaklarıdır. Diyetiniz yeterli kalsiyum ve protein içerdiğinde ise muhtemelen yeterli fosforunuz olacaktır. Bunun nedeni, kalsiyum içeriği yüksek gıdaların çoğunun fosfor açısından da zengin olmasıdır. Protein açısından zengin olan et, balık, yumurta, süt gibi besinler ile kereviz, brokoli, ıspanak, marul, lahana, bezelye, fasulye ve patates fosfor bakımından da zengin gıdaların başında gelmektedir. Fosfor açısından zengin besinler şöyle sıralanmaktadır:

  • Et ve kümes hayvanları
  • Balık
  • Süt ve diğer süt ürünleri
  • Yumurtalar
  • Kepekli tahıllar
  • Patates
  • Sarımsak
  • Kurutulmuş meyve
  • Gazlı içecekler (karbonat üretmek için fosforik asit kullanılır)
  • Tam tahıllı ekmek ve tahıl çeşitleri, beyaz undan yapılan gıdalardan daha fazla fosfor içerir.
  • Kabuklu yemişler, tohumlar, tahıllar ve fasulyelerdeki fosfor, zayıf bir şekilde emilen fitalata bağlanır.

Devam edecek.


Doğal Dünya sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments